İran'da yaşananlar
İran'daki gösteriler başka şehirlere sıçrayarak devam ediyor. Kimileri İran'da yaşananları Arap Baharı'na benzeterek orada da benzer bir sürecin yaşandığını dillendiriyor.
İran yönetimi ise gösterilerin arkasında ABD ve siyonist rejimin olduğunu söylüyor.
Her iki kesimin de söylediklerinde doğru taraflar var. Ancak tek taraflı yaklaşım, yaşananları ifade etmeye yetmiyor.
Arap baharına benziyor; çünkü Tunus'ta patlak veren Arap Baharı'nın fitilini, ekonomik başkaldırı ateşlemişti. Daha sonra halk ayaklanmaları genişlemiş ve siyasi ayaklanmalara dönüşmüştü.
Sonradan ABD ve siyonist rejim, bölge devletleri ve sahadaki müttefikleri üzerinden Arap Baharı'na dahil olmuş ve ayaklanmaları kendi planları doğrultusunda dönüştürmüştü. Nihai planlarına ulaşmamış olsalar da Suriye, Libya, Mısır gibi ülkelerde büyük ölçüde amaçlarına ulaştılar.
İran'da halkın sokaklara dökülmesi ile birlikte ABD ve siyonist rejim kendisini göstermeye başladı. İran dışından medya örgütlenmesi ile, ayaklanmalar ülke çapında yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. İran'ın yaşanan ayaklanmalarda, Arap ayaklanmalarına kıyasla dezavantajı; ABD ve siyonist rejimin, İran konusunda halkın sokaklara dökülmesini beklememeleri, bilfiil bunun zeminini oluşturmak için çalışmalarıdır.
Esed'in dışında Arap diktatörleri ABD ve siyonist rejimin hedefinde değildi, bu sebeple hiçbir zaman halkları, bu diktatörlere karşı kışkırtmadılar. Patlak veren olaylara müdahil oldular ve bu olaylara planları doğrultusunda yön verip, sahayı şekillendirdiler.
İran ise sürekli ABD ve siyonist rejimin hedefinde olan bir ülke.
Hedefte olan İran'ı ve İran'daki olayları, ABD ve siyonist rejimden bağımsız olarak sadece ekonomik sebeplerle izah etmek doğru olmadığı gibi; ekonomik ve iç sorunlardan bağımsız olarak ABD ve siyonist rejim parmağı ile izah etmek de doğru değildir. Suriye örneği gibi.
Suriye de ABD ve siyonist rejimin hedefinde olan bir ülke idi. ABD ve siyonist rejim, Suriye'deki gelişmelerin içinde yer aldı. Ancak bütün bunlar, Suriye'de zalim bir idarenin olduğu ve ekonomi başta olmak üzere pek çok hususta halkın patlama noktasına geldiği gerçeğini örtmüyor.
İran'daki ayaklanmalar ekonomik sebeplerle başladı ancak İran'da tek sorun, yıllardır süren ekonomik sıkıntılar değil. Yolsuzluk var, yozlaşma var, siyasi cepheler ve çekişmeler var. Mezhebi ve etnik sorunlar var. Bu sebeplerle, İran karışmaya ve karıştırılmaya müsait bir ülke.
Bütün bunlarla birlikte İran'daki mevcut karışıklığın çok fazla devam edeceğini zannetmiyorum. İran yönetimi gösterileri bastırır. Ancak bu, İran'da suların durulacağı anlamına gelmez. Yönetim, gösterileri bastırmakla işi bitireceğini düşünüyorsa büyük bir hata eder.
İran'da suların nasıl durulacağını önümüzdeki yazıya bırakayım ancak yazımı bir uyarı ile bitireyim:
İçinde bulunduğumuz bölgenin geleceği, bir müddettir siyasi olaylarla şekillendiriliyor. Defalarca söyledik ve söyleyeceğiz; nihai olarak hedefte Türkiye ve İran var. Husumetleri, iç hesapları, yanlışları ve hatta haklılıkları bir tarafa bırakıp, meseleye siyasi yaklaşmak gerekir.
Şu gerçeği herkesin idrak etmesi gerekir: Türkiye düşerse, sıra İran'dadır. İran düşerse, sıra Türkiye'dedir.
Her iki ülkeden birinin, ABD ve siyonist cephe karşısında düşmesi, sıranın diğerine gelmesi demektir. Bu sebeple Türkiye'nin içinin (ABD lehine) karışmasına İran'ın sevinmesi, İran'ın intiharı olacağı gibi; Türkiye'nin de İran'ın içinin (ABD ve siyonist rejim lehine) karışmasına sevinmesi, Türkiye'nin intiharı olur.